İnsanda kibir hastalığı olabilir. Bu kanser gibi AIDS gibi bir hastalıktır ve kişinin çevresiyle olan ilişkileri noktasında yiyip bitirici bir etkiye sahiptir. Kişi bunun tezahürlerini günlük hayatında her gün görüyordur. Mesela insanların fiziksel problemleriyle alay ediyordur, bu tür problemi olan insanlarla teşrik-i mesaiden kaçınıyordur, bir topluluğa girdiğinde insanların kendisini dinlemesini, yer vermesini, ne dese hemen kabul etmelerini bekliyordur, insanların beklediği bir sıraya girdiğinde sırada beklemekten kaynaklanan bir sinirlilik haline maruz kalıyordur, birisinin bir başarısı onun yanında zikredildiğinde alkışlayıp sevinmek yerine hemen o başarının hatalı bir tarafını ‘müspet tenkit‘ kisvesi altında zikrediyordur, hatalarının toplum içinde tartışılmasından ya da yaptığı bir hatayı samimane itiraf edip özür dilemekten tir tir titriyordur, bu şekilde davranan insanları, her ne kadar dürüstlüklerinden dolayı içinden takdir edip hayranlık duysa da, küçümsüyor ve basit insanlar olmakla suçluyordur…
Bu tür emareleri günlük hayatında gördüğü halde değişik tevillerle bunları birer faziletmiş gibi gösterip kendi vicdan doktorundan sakladığında kişi ancak tedaviyi geciktirir.
Halbuki her mânevî hastalığın, fiziksel hastalıklarda olduğu gibi, sebepleri, emareleri ve tedavisi vardır. Fakat kişi birtakım sebeplerden ötürü bu tedaviden kaçınabilir. Mesela, kibir örneğinde, eğer kişi devamlı aşağılayan, alay eden, felç eden bir ortamda yetişmiş ve ihtiyaç adına, zaaf adına sergilediği en ufak şeylerden ötürü alay edilmiş, kızılmış ya da dışlanmış ise böyle bir insanın mânevî olarak hasta olduğunu kabullenmesi, problemlerinin olduğunu itiraf etmesi şuuraltındaki bütün acı veren o tecrübelere tekrar maruz kalmaya davetiye çıkarması manasına gelir. Onun bu tür kibir tavırlarını geliştirmesinin en önemli sebebi kendisini öyle negatif bir ortamın etkilerinden korumaktır. Böyle bir insana “hatalarını itiraf et, günahkâr olduğunu kabullen, mânevî hasta olduğunu açık yüreklilikle söyle” demek savaş hengamındaki bir insana silahlarını ve zırhını bir kenara bırak ve teslim ol demek gibi bir şeydir. Zira böyle bir şahıs için hayat hala kendi şahsına karşı yapılan saldırılara misilleme yoluyla karşılık vererek yaşama mücadelesidir.
Bu kişinin içinde bulunduğu psikolojik durum hesaba katılmadan yapılacak her müdahale hastalığı daha da derinleştirecek ve tedavi şansını azaltacaktır. Böyle bir insana uygulanacak en isabetli tedavi sabırla, şefkatle ve ilgiyle güvenini kazanıp onun şahsiyetine ve varlığına zarar verecek bir insan olmadığımızı gösterip ilk etapta bize karşı silahlarını (kibir içeren olumsuz tavırlarını) indirmesini temin etmektir. Daha sonra da içine sevgi depolayarak çevresindeki insanların onu alay etmek, sindirmek, dışlamak, ya da hor görmek suretiyle zarar vermek gibi bir maksatlarının olmadığını, bilakis yardım etmek ve beraber her birimize ait zenginlikleri paylaşarak daha büyük güzellikler hasıl etmek için çalışan bir vücudun yardımsever azaları olduğumuzu göstermektir. Çevresindeki insanlara güvenen, onlardan bir zarar gelmeyeceğini anlayan bu şahıs zamanla hayatın bir kavga değil yardımlaşma olduğunu kavrayacak ve çevresini daha önce kendisine yöneltilen alay, tenkit, küçümseme ve güvensizlik gibi silahlarla yakıp yıkmayacak, onun yerine daha yapıcı bir kısım tavırlarla bu tür problemlerin üzerine gidecektir.
Neticede kendi varlığını ve güzelliklerini besleyen ve ondaki farklılıkları bir zenginlik kaynağı olarak gören böyle bir topluma o da fedakarlıklarıyla katkıda bulunacaktır.